27 Mayıs 2014 Salı

ÇEDENE KAHVESİ






Kahve severlerin belki şimdiye kadar tatmadıkları bir kahve lezzetidir çedene kahvesi. güzel sohbetlerin sıcak ortamların vazgeçilmezidir Elazığ'da çedene kahvesi.



RESİM 1: Çedene kahvesi

Elazığ civarında yetişen menengiç ağacından toplanan çedeneden özel yöntemlerle yapılır. Bir çok hastalığa iyi gelen çedene kahvesi nefis kokusuyla misafirlere ikram edilen önemli bir içecektir ve eğer Elazığ'da size çedene kahvesi ikram ediliyorsa bilin ki kıymetlisiniz.



RESİM 2: Çedene elde edilen menengiç ağacı

Çedene kahvesinin faydaları:
ülsere, kabızlığa, soğuk algınlığına öksürüğe, böbrek kumuna ve birçok rahatsızlığa şifa kaynağıdır.  Bunun yanı sıra enerjide verir :)

Normal Türk kahvesi şeklinde hazırlanır ancak bana sorarsanız süt ile yapın enfes oluyor :)

Afiyet olsun.
HARPUT





Harput şimdiki Elazığ’ın eski yerleşim alanı. Tarihi milattan öncelere dayanan Harput her taşıyla tarihin birer kaynağı gibidir. 1600m  civarı rakıma sahip olan Harput Osmanlı zamanında da sancak olarak civar illerin de bağlı bulunduğu bir merkezdi. 

RESİM 1: Harput butik otelleri

Harput eskiden olduğu gibi şu anda da tarihi dokusuyla vazgeçilmez bir yerdir.  Kalesi, hamamları, zindanları ile tarihe ışık tutan Harput doğal güzellikleriyle de dikkat çekmektedir. Harputta bulunan buzluk mağaraları doğanın bir mucizesi gibi yüzyıllardır ziyaret edenleri hayret içinde bırakmaktadır. Buzluk mağaraları adında anlaşılacağı gibi içi buzla kaplı bir mağaradır. Bu mağara yazları buz tutar ve serindir kışları ise buzları çözlülür ve sıcaktır. Eskiden insanlar yazın bu mağaradan buz alarak buzdolabı görevi görmesini sağlarlarmış. Ve yine denildiğine göre bu mağara alttan bir kanal ile Hazar gölüne bağlıymış. Aradaki mesafe de baya fazla.


Harput evlerinin mimari yapısı da gayet güzeldir. 

RESİM 2: Harput evi


RESİM 3: Harput Konağı

Harput kalesinden biraz da bahsedecek olursam kale yapımı dikkat çekicidir. Yapımında söylenene göre o yıllar da su azlığı yaşandığı için süt kullanılmış. Bu nedenle kaleye Süt Kalesi’de denilmektedir.


RESİM 4: Harput Kalesi





26 Mayıs 2014 Pazartesi

İçli köfte yemeden olmaz.





Bambaşka bir lezzettir Elazığ'da içli köfte. Normal içli köfteye benzemez. Öyle herkesin bildiği Adana yöresine özgü denen(!) değildir içli köfte. Yumurta gibi içli köfte mi olur? OLMAZ. İçli köfte öyle yapılmaz. 

Elazığ içli köfte yuvarlak olur ve her biri bir lokmalık olmalıdır. içinde cevizde eksik olmamalıdır.
RESİM 1: İçli köfte yapılışı


RESİM 2: İçli köfte yapılışı

RESİM 3: İçli köfte yapılışı

içli köfte Elazığ'da bir başka tutkudur. Her zaman her öğünde tüketildiğine şahit olabilirsiniz. özellikle bayram sabahları. arefe günü özenle hazırlanan içli köfteler sabah erken saatte haşlanır ve namaz sonrası tüm ailenin birleştiği sofralarda afiyetle yenir.
Sabah kahvaltısında öğle yemeğinde akşam hatta gece uyumadan... böyle bir tutkudur içli köfte.işte bu yüzden yolunuz düşerse Elazığ'a tatmadan geçmeyin derim.
 şimdiden afiyet olsun.

25 Mayıs 2014 Pazar



Yol Yemez Nazmi Dayı







Elazığ denince akla gelen en bilindik simalardan biridir rahmetli Nazmi dayı. eski Elazığ kabadayılarındandır kendisi. adına türkü yazılmıştır belki bileniniz vardır. Esat Kabaklı'nın bir türküsü.

Nazmi dayıya yol yemez denmesinin sebebi kaldırım denen icadı kullanmamasındandır. her zaman yoldan yürür ve arkasından gelen arabalr bekler. deli olarak düşünmeyin. herkes merak eder onu görenler bir başbakan görmüş gibi sevinir. 

Nazmi dayı için anlatılan bir hikayeyi paylaşayım sizinle: 

Nazmi dayı bir gün yine her zamanki gibi yolda yürürmüş. arkasından gelen bir murat 131 gelip hafiften çarpmıştır Nazmi dayıya. tabiki yere düşmüştür dayı. şoför genç biridir. hemen iner arabadan ve dayının yanına koşar ayağa kaldırır. eli ayağı titriyordur gencin. kekelemeye başlar konuşamaz. Nazmi dayıya çocuğa bakar ve bi tokat çeker. Tamam oğlum kendine gel n'olmuş sanki. Bak arabana hasar varsa ödeyek yoksa haydi işin gücün rastgele demiştir. ve bu hikayede yıllardır anlatılagelmiştir.

Yol yemez yol yemez 
Elazığ'da bir dayı var yol yemez...



KEBAN



Keban, Elazığ'ın önemli bir ilçesi olmasının yanı sıra ülkemiz içinde hayati bir öneme sahiptir. Ülkemiz elektrik ihtiyacının karşılanmasında büyük önemi olan Keban Baraj Gölü, 1965-1975 yılları arasını kapsayan 10 yıllık bir süreçte inşa edilmiştir. 

Keban bu özelliğinin yanı sıra tatlı su balıkçılığı ile de önemli bir yere sahiptir. Baraj gölü çevresinde bulunan çok sayıda balık tesislerinin yanı sıra çok sayıda da alabalık çiftliği bulunmaktadır. Bir alabalık tesisi işletmecisiyle yaptığım sohbette yıllık 1 milyon dolarlık alabalık ihracatı yaptığını söyledi. Bu sadece biriydi. Bu bakımdan da hem bölge hem de ülke ekonomisinde büyük bir öneme sahiptir Keban.



RESİM 2: Alabalık çiftliği.

Keban'da çok sayıda bulunan alabalık tesislerinde alabalığın hemen hemen 25 çeşit yemeği yapılmaktadır. Alabalık kavurmadan alabalık güvece birçok farklı lezzet sunulmaktadır. Alabalık kavurmayı tatma fırsatı buldum. Yok böyle bir lezzet. sac içerisinde bol tereyağı ile baharatlar eşliğinde fileto şeklinde hazırlanmış alabalıklar kızartılıyor ve bu şekilde servis ediliyor. Yolunuz düşerse mutlaka uğramanız gereken bir yer olsun Keban ve tatmanız gereken lezzet olsun alabalık.


SİVRİCE




   Bölge toprakları Bizans döneminde Müslümanların eline geçmiş ve 1071’den sonra her zaman Türk toprağı olarak kamıştır.

   Doğal güzelliği ile görenleri kendine hayran bırakan Hazar Gölü’nün bulunduğu bu şirin ilçem her yıl yaz aylarında çok sayıda yerli ve yabancı turisti misafir etmektedir. Mavi bayrağa sahip olan yani temizliği tescillenmiş gölümüzde gerek balıkçılık gerekse su sporları yapılmaktadır.

   Geçtiğimiz yıllarda Hazar Gölü’nün yeni bir yüzü gün yüzüne çıktı. Suların çekilmesi üzerine gölün tabanında bir batık şehir ortaya çıktı. Bu durumda doğal güzelliğiyle çekici olan göle tarihi bir özellikte katmıştır.


RESİM 1: Batık şehir

   Çevresindeki tatil köyleri, kamplar hem yerel insanımızın hem de yerli turistimizin fazla uzağa gitmeden eğlenceli bir yaz geçirmesine olanak sağlamaktadır.



RESİM 2: Sivrice


RESİM 3: Elazığ - Sivrice yol tarifi


9 Mayıs 2014 Cuma

Eşsiz lezzet...
40 yıllık orciğe tutmuş köme diyorlar tövbe tövbe..

Orcik, güç kaynağı, enerji deposu, tamamen doğal bir o kadar da organik...

Yeme de yanında otur :)




Gelelim orciğin yapılışına.

 
      Eylül sonunda bağlar bozulmaya başlanır. Yani kalan tüm üzümler toplanır bağdan. O gün öyle büyük bir yorgunlukla geçer. Unutmadan bir de o gün geçmeden kazan kurulacak yer hazırlanır ve gün şimdi biter işte.

    Ertesi gün toplanan üzümler öncelikle yıkanır ve daha sonra telis torbalara doldurulur. Sonra bu torbaların külün denen yere konur ve sarı çizmeyi ayağına geçiren Mehmet ağa çıkar üzümlerin üzerine ve bi güzel sularını çıkarır. Tüm üzümlerin suyu çıkarıldıktan sonra kazanlara yerleştirilen üzüm suyu üzerleri kapatılarak dinlenmeye alınır.

 ve büyük gün geldi baştan sona koşuşturma olarak geçen gün mutlu sonla bitecek inşallah. sabaha karşı 4 sularında uyanılır ve ateş yakılır. kazanlar üzerine yetiştirilir. büyük bir hassasiyetle dağın başından getirilen beyaz toprakta üzüm suyuna eklendikten sonra pişirilmeye başlar. O sıra tarladan toplanan kırımızı biberler de közlenerek kahvaltı yapılır.
 belli bir süre kaynadıktan sonra belirli bir kıvama gelen ve bulamaç adı verilen karşımın içine ipe dizilen ve kısa ağaçlara bağlanan orcik iskeleti bu bulamaca batırılmaya başlar.



RESİM 1: Bulamaca batırma


bu işlem ticari amaç için yapmayanlar da iki en fazla üç kez tekrarlanır. ticari amaç için yapanlar ise bu işlemi altı kez filan tekrarlarlar ki kilosu ağır gelsin de daha çok kazanayım düşüncesi. neyse bu işlemde bittikten sonra orcik ağaçları hazırlanan iplere asılarak kurumaya bırakılır.



RESİM 2: Kurumak üzere asılır

bu işlem yapılırken yağmur yağmazsa şanslısınız demektir. ama yağarsa bi koşuşturmaca başlar ve hepsi kapalı alana taşınır. sonra güneş çıkınca çıkarılır yağmur yağınca geri içeri. böyl bir süreç sonucu oluşur orcik ve afiyetle yenir. adı köme değil orcik...

6 Mayıs 2014 Salı




Ben Elazığ'a gidim gadan alam...



   Elazığ şivesi kimine göre komik kimine göre tatlı ama bir o kadar da özüne bağlı bir şivedir. Biz Elazığlılar çok ekonomik insanlarız, hiç öyle uzatma fazla harf kullanarak israf yapama gerek duymayız. her şeyi kısaltırız. Kelimelerimiz normal İstanbul Türkçesine göre oldukça kısa ekonomik kullanışlı.

   Örneğin herkes "geliyorum" der o geliyorum biz de ekonomik bir hal alarak "-yorum" eki atılır ve kısaca "gelim"" olur. Her şey de bu kısaltma olur. Misal " ben gidiyorum" değil de "ben gidim" olur. Gelim, gidim, sevim, sevmim, ölem, ne yapam... Örnekleri uzatak mümkün. Siz anladınız kısaca ne tür bir yapıda olduğunu.

   Her yörenin kendine ait söylemleri olduğu gibi Elazığ'ında birçok söylemi vardır kendine has. Evden çıkan oğluna annenin söylediği tek şey "kimseye karışma oğlum"'dur. Şimdi kısaca size bazı kelimelerin normal hali ve Elazığ'daki söylenme şeklini aktarayım:

Anıkom: Annem
Basduh: Pestil
Orcik: Cevizli sucuk
Bibi: Hala
Cıscıbıldah: Çırılçıplak
Cıncıh: Temiz
Çağa: Çocuk
Çüt: Çift
Diyeze: Teyze
Erçel: Yaramaz
Eşgere: Aşikar
Grınata: Klarnet
Horata etmek: Sohbet etmek
Kırtik: Çok az
Kortik: Çukur
Kirve: Sünnet olan çocuğu kucaklayan :)
Ösgemek: Özlemek
Örken: Halat
Pirpirim: Semiz otu
.
.
.
  Bu örnekleri uzatmak, çoğaltmak mümkün. Fazla sıkmayım şimdi ben sizi. Bu tür bi şiveye sahibiz.

Elazığ yöresine özgü kalıplaşmış deyimler:

Aç gezip guyruğu tik gezmek: Kimseye minnet etmemek

Ağzı acıh ayran delisi: Aklı başında olmayan aptal

Ali gıran baş kesen: Kabadayı

Aşuh atmak: Kumar oynarcasına bir işe girişmek

Bahar mayısı gibi sıvaşmak: Yakasını bırakmamak

Bal eski petekte: Tecrübe önemlidir

Beli burhu gırılmak: Çok yorulmak

Ci deyip gaşmah: Ziyaret edilen yerde çok kısa kalmak

Cin çali, çingen oyni: Bir kalabalıkta kimin ne yaptığı belli değil

Daha ne nenni ne ciş: Henüz daha ortada hiç bir şey yok

Durup durup duz kavurmah: Aynı şeyleri tekrar etmek

Enükken gulagını mı kesmişim: Onu yeterince tanımıyorum

Eşşeğin böyüğü ahurda: İşin önemli bölümü geride

Fıstik atıp gezmek: Yiyip içip eğlenmek, keyfi yerinde olmak

Gaşına gaşına gahtı ocah başına: Layık olmadığı yere yükseldi

Gıçı gırıh it gibi dolaşmah: Bir işe yaramamak

Gursağı geniş: Hakaret ve rezalete ses çıkarmayan

Hıriğini sürütmek: Peşinden başka misafirleri de getirmek

İki lafın belini gırah: Sohbet etmek

İt otarmah: Boş boş gezmek

Kimin zibilini dağıdidin: Neredeydin, niçin geciktin

Kortikoğlu işi: Baştan savma yapılan iş

Medine fukarası gibi yalvarmah: El ayak öperek bir şeyi istemek

Nerde dıngıltı orda buluntu: Her eğlenceye koşan

Osuruğu tırısmana çıhmah: korku ile kaçışmak

Ögüne demir atmah: Çok az ziyaret edenler için söylenir

Pipirim mi yedin: Çok güçsüzsün

Poçiğinden gögermek: Gençliğe özenmek (Yaşlılar için söylenir)

Sevindirik olmah: Çok sevinmek

Tene tene olmah: Çalım satmak

Toprah basan: Yazıklar olsun

Üreğine tökmek: Çok üzülmek

Üstüne gök gürlememiş: Kaba ve görgüsüz davranmak

Ya sırtı ya partı: Ne olacaksa olsun

Yel gelecek delügü bilmek: Çıkarını gözetmek

Yöresel dualarımız:

Allah elden ayağa düşürmeye.
Elin atasun, altun tutasun.
Kesene bereket.
Allah muhannete muhtaç etmeye.
El öpenin çoh ola.
Muhannete muhtaç olmayasın.
Allah sahlıya
Ellerin yeşil ola.
Uzun ömürlü olasın.
Bi yasduhda gacıyasız.
Gadan alam.
Rızgın bol ola.
Başın dişin ağrımıya.
Gadan belan bahan gele.
Sahan gelen bahan gele.
Cedden rahmet.
Hayırlı gudümlü ola.
Tutuğun altın ola.
Dırnağın daşa değmiye.
Huri, gılman yoldaşın ola.
Yüzün ağ ola.
Dolu sanduhlar öğüne oturasın.
İşin gücün, rast gele.
Yüzün güle.


Yöresel beddualarımızı da şöyle sıralamak mümkün:

Adın bata.
Elin, golun çekile.
O Boyda galasın.
Ağzından burnundan gele.
Ezilesin, erpiyesin.
Ellün körü.
Baba çıha.
Farş malamat olasın.
Parça tike olasın.
Başın, bağrın yiye.
Garnagassi gızılgurt.
Rızgın kesile.
Boyun bosun devrile.
Gotdik.
Sesin Sal altından gele.
Can evin yıhıla.
Hışdige gelesin.
Tatarhamıya gelesin.
Devrün döne.
İsotlanasın.
Yüz üstü sürünesin.
Dünya ışığına hasret galasın.


Muradın gözünde gala.
Zukgumun kökü.




Konsun şamdanlara mum,
Ergenler olsun sıra,
İnsin davula tokmak, 
Başlasın Çayda Çıra...


   Elazığ'da müzik denince akla ilk Enver Demirbağ ve klarnet gelir. Anadolu'nun diğer yörelerinden farklı olarak Elazığ'da zurna değil de klarnet kullanılır. Klarnet Elazığ için artık yerel bir çalgı halini almıştır. Düğünlerde, eğlencelerde vb. etkinliklerde gözlerin ilk aradığı kesinlikle klarnettir. 
   
   Musiki denince folklor denince Elazığ halkı bi durur. Klarnetin sesini duyan bırakır işi gücü hafiften omuzları oynatmaya başlar. Sakın ola çingenelerle karıştırmayın ha! Folklorü de öyle abuk sabuk figürlerle dolu değildir hepsi ritmik ve belli anlamları ifade etmektedir. Üç ayak, dik halay, ağır halay vb. birçok halay türü bunu yanı sıra da çifte telli gibi de oyunlar mevcuttur. Bunlar hep kültürün folklore yansımalarıdır. 

   Harput musikisi de Türkiye'nin önemli musikilerindendir. Köklü bir geçmişe sahip olan Harput musikisi birçok sanatçı ve hafız tarafından icra edilmiştir. 

Gelelim Harput musikisinin en önemli icracılarından olan Enver DEMİRBAĞ'a:

   Harput müziğinin günümüzdeki en iyi temsilcilerinden biri de; 1935 yılında Elazığ'ın Palu ilçesinde dünyaya gelen Enver DEMİRBAĞ'dır. Demirbağ, eskiden Harput müziğinin icracılarından olan hafızlardan, Harput makamlarını ve müzik geleneğini daha çocuk yaşta öğrenmeye başlamıştır. Bunların başında ise Hafız Osman Öge gelmektedir. 

   Demirbağ, Harput müziği repertuarını Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü folklor arşivine kazandırmıştır. 115 eseri bu arşive kazandıran Demirbağ, hem yöresel hem de ulusal bazda ender sanatçılardan biridir. 

    Harput müziğinin icrasında gelenek çok önemlidir. Usta çırak usûlü ile müziğe ilgisi ve yeteneği olan insanlar yetiştirilmiş, eserler ağızdan ağıza, kulaktan kulağa aktarılarak günümüze kadar taşınmıştır. Enver Demirbağ’ da bu hafızlardan, özellikle Hafız Osman Öge’den öğrendiği Harput müziğini ve makamlarını, kendisinden sonra ki nesile yine aynı geleneksel usûllerle aktarmıştır. Günümüzdeki yeni nesil bazı icrâcılarda, Enver Demirbağ’ın nağmelerini ve tavrını, hatta bazı nağmelerdeki detonelerini dahi görmek mümkündür. Zaten bu müzik icrasındaki başarının ölçüsü de; yapılan nağmelerin bir önceki kuşağın yaptığı nağmelere ne kadar benzediğidir. 


  Büyük usta Enver Demirbağ hakkında halk arasında kulaktan kulağa gezen en yaygın söylenti Demirbağ'ın bir kızı çok sevmesi ancak bir türlü kavuşamamasıdır. Bu durum da Demirbağ'ın çoğu eserinde kendinin hissettirmektedir. 

   Felçli olan usta sanatçı 9 Kasım 2009 tarihinde evinde elektrikli ısıtıcının üzerine düşmesi sonucunda hayatını kaybetmiştir. Allah rahmet eylesin.